İçeriğe geç

#seninedebiyatın #gökevihayaletgezileri #snowglobe #yuzumevsimi

YA BU AĞAÇLAR BENİ DİNLİYORSA?

YA BU AĞAÇLAR BENİ DİNLİYORSA?

ÇEVİRİ SÜRECİ

Dokuz’un Changbi Yayınları’ndan çıktığını görür görmez kapağına vurulup hemen içeriğini incelemiştim. En az kapağı kadar konusunun da insanı içine çeken bir yanı var. Belki de bitkileri duyabilme fikriydi beni cezbeden. Evimdeki bitkilerim boyunlarını büktüklerinde ve ne yaparsam yapayım onları iyileştiremediğimde, saksıyı iki elimin arasına alıp sarsa sarsa “Neyin var, ne istiyorsun?” diye sormak istediğim zamanlar azımsanamayacak kadar fazla. Keşke neye ihtiyaçları olduğunu onlardan duyabilsek. Dokuz’un ana karakteri bu konuda şanslı sanırım. Bitkilerin sesini duyabiliyor, hatta bazılarıyla sohbet bile edebiliyor. Çevirisini yaparken her an onun yerinde olmak istediğimden olsa gerek romanı daha da içselleştirmişim.

Bu kitapta sadece bitkileri değil, akran zorbalığını, ailenin ne demek olduğunu, dostluğu ve daha birçoğunu bulabilirsiniz. Keyif alarak Türkçeye çevirdiğim bu kitabı umarım sizler de beğenirsiniz. Sevgili Merve Okçu’nun önerisiyle Dokuz’un yazarı Cheon Seon-ran’la kısa bir bir röportaj gerçekleştirdik. Hepinize keyifli okumalar.

CHEON SEON-RAN İLE RÖPORTAJ

1993 doğumlu Cheon Seon-ran, Anyang Sanat Lisesinden mezun olup Dankook Üniversitesinde Edebiyat alanında yüksek lisans yaptı. Bilim kurgu ve fantastik türlerinde yazdığı eserlerle tanınır. Cheon, eserlerinde sadece geleceğe dair hayali dünyalar yaratmakla kalmaz, aynı zamanda günümüz toplumunun sorunlarını ve insan doğasının evrensel temalarını da işler. Eserleri, hem genç okuyucular hem de yetişkinler arasında geniş bir okur kitlesine sahiptir. Sadece Kore’de değil, uluslararası alanda da tanınan ve okunan bir yazar olarak kariyerine devam etmektedir. Yazdığı her yeni eserle, edebiyat dünyasında kalıcı izler bırakmaya devam etmektedir.


Merhaba, Türk okurların için bize biraz kendinden bahseder misin?

Merhaba Sevda, ben Cheon Seon-ran. Güney Koreli bilim kurgu yazarıyım, aynı zamanda dizi ve film senaryoları üzerinde çalışıyorum. 2019 yılında Kore Bilim Kurgu Ödüllerinin roman kategorisinde büyük ödülü kazanmam yazarlık kariyerimde önemli bir dönüm noktası oldu.


Kitapların Kore’de büyük yankı uyandırdı. Peki Dokuz’u yazarken romanının Kore’den kilometrelerce uzaktaki bir ülkede okunacağını hayal etmiş miydin?

Ne zaman bir roman veya öykü üzerinde çalışmaya başlasam yazdıklarımın kaç okura ulaşacağına dair içimde bir heyecan ve beklenti oluşur. Gerçi bazen bu beklentilerimin sonuçsuz kaldığı da oluyor. Yine de içten içe günün birinde dünyanın bir ucundaki okurlarımla buluşacağıma inanıyordum. Belki biraz kendini beğenmişlik gibi görünecek ama ben hep sizlerle tanışmayı bekliyordum! 


İyi ki de tanışmışız, Türk okurlarının Dokuz’a bayılacağına eminim. Biraz da Dokuz’un oluşum sürecinden bahseder misin? Bu hikâyenin ilham kaynağı neydi?

Bir keresinde parkta tek başıma oturmuş ağlıyordum. Ağlamak için seçtiğim sığınak ağaçlarla dolu bir yerdi. Ansızın içimden şöyle bir düşünce geçti: “Ya bu ağaçlar beni dinliyorsa?” Sanırım bana ilham veren de bu düşünceydi. Bitkilerle iletişim kurabilen genç kız karakteri böyle şekillendi.

Bitkilerle iletişim kurabilen Dokuz haksızlıklara sessiz kalamayan, yanlışları görmezden gelemeyen biri. Kendini zaman zaman Dokuz gibi hissettiğin oluyor mu?

Hayır. Galiba daha çok Dokuz gibi olmak istiyorum.

Dokuz’u bilim kurgu, gizem veya genç yetişkin gibi herhangi bir tür içinde değerlendirebilir miyiz?

Kore’de bilim kurgu ve genç yetişkin romanı olarak tanıtıldı. Fakat ben belirli bir türle sınırlamak yerine gençlerin, yetişkinlerin, türü sevenlerin ve sevmeyenlerin, kısaca herkesin okuyabileceğini düşünüyorum.

Peki, Dokuz’da Jimo’nun ölü bir araziyi hayata döndürerek kurduğu seranın ismi neden Bromelya’ydı? Kitabı çevirirken  bu ismi neden seçtiğini merak ettim.

Bromelya ismine tesadüfen girdiğim bir kitabevindeki kitapta rastlamıştım. Dünyadaki ilginç bitkilerin tanıtıldığı bir kitaptı. Bitkinin özel bir anlamı olduğundan değil de o kitapla karşılaşmam kadermiş gibi geldiğinden seraya bu ismi verdim.

Kendini Dokuz’daki karakterlerden en çok hangisine benzetiyorsun?

Sanırım en çok Mirae’ye benziyordum! İçimin sevgi dolu olup olmadığımdan emin değilim ama dışarıdan soğuk göründüğüm doğrudur.

Dokuz’da ön planda yer alan bir diğer konuysa akran zorbalığı. Romanında bu konuyu seçmende okullardaki akran zorbalığının artışı etkili oldu mu?

Okullarda yaşanan akran zorbalığı her toplumda, her dönem ciddi bir sorun teşkil ediyor. Özellikle günümüzde okulların başarı odaklı bir sisteme dönüşmesiyle bu sorun kendini daha belli eder oldu. Kore’de de her yıl okul şiddetiyle ilgili çok sayıda acı haberle karşı karşıya kalıyoruz. Bu konu üzerine daha fazla düşülmesi ve önleyici tedbirler alınması gerektiğini düşünüyorum.

İlk eserini ne zaman kaleme aldın? Ağırlıklı olarak bilim kurgu yazıyorsun. İlgini bu türe yönlendiren neydi? Ya da sana ilham veren bir yazar var mıydı?

İlk eserim 2019’da yayımlanan bilim kurgu romanı A Broken Bridge’di. Zombiler, uzaylılar, kıyamet sonrası hayat gibi temaları işleyen çalışmaları oldum olası sevmişimdir. Evrenin Dünya’dan ibaret olmadığını, başka gezegenlerde çeşitli yaşam formları olduğunu düşünmek beni rahatıyor. İlham aldığım yazarlardan ziyade “E.T”, “Terminatör”, “Digimon Adventure” gibi film ve diziler benim dünyamı şekillendirdi.

Türk okurların için en sevdiğin üç kitabı söyleyebilir misin?

Kim Choyeop’un Greenhouse at the End of the Earth romanı, Choi Euitaek’in Inhuman öykü derlemesi ve Kim Boyoung’un How Alike Are We öykü derlemesi en sevdiğim Kore bilim kurgu eserleri.

Son olarak Türk okurların için bir mesajın var mı?

Tanıştığımıza memnun oldum. Umarım sık sık görüşürüz :)

Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim. Türkiye’ye gelişinde yüz yüze tanışma fırsatımız olmadı ama umarım bir gün Kore’de ya da başka bir ülkede birlikte karşılıklı sohbet edebiliriz.

-Sevda Kul